RÖPORTAJ: TUNCAY DERSİNLİOĞLU - VISA POUR L’IMAGE
Visa pour l’Image, 1989 yılından bu yana Fransa'nın Perpignan şehrinde düzenlenen eşsiz bir Uluslararası Basın Fotoğrafçılığı Festivali'dir.
Bu festival, ortak bir tutkuyu paylaşan binlerce fotoğrafçının buluştuğu, dünyanın dört bir yanından gelen fotografik çalışmaların şehrin her yerinde sergilendiği, Campo Santo'nun dramatik ortaçağ atmosferinde akşam gösterilerinin gerçekleştiği harika bir etkinliktir. Festival süresince sempozyum ve konferanslara katılıp, kalburüstü fotoğraf ajansları ve fotoğraf ekipmanı üreticileriyle bir araya gelip, ilişkilerinizi geliştirebilirsiniz.
Bu yıl 30.’su yapılacak olan festival, 1-16 Eylül 2018 tarihleri arasında gerçekleşecek. Ayrıca 17-21 Eylül tarihlerinde Eğitim Haftası, 3-8 Eylül tarihleri arasında da Profesyoneller Haftası ve gece gösterimleri olacak. http://www.visapourlimage.com/
Bu röportajda *I.İ.K, 2010 yılında düzenlenen festivale, Fotoğraf Vakfı’nın ulaşım desteği ve kişisel imkanlarıyla katılan Tuncay Dersinlioğlu’na yaşadığı festival deneyimi hakkında sorular sordu. Dersinlioğlu içtenlikle cevapladı.
Cenk 'Mirat' PEKCANATTI: Perpignan'da gerçekleşen Uluslararası Basın Fotoğrafçılığı Festivali’ne gitme fikrin nasıl oluştu?
Tuncay Dersinlioğlu: 2004 yılından bu yana belgesel fotoğrafla ilgileniyorum. İlk başladığım günlerden bugüne fotoğrafta kolektif üretimler üzerine kafa yorduğumu söyleyebilirim.
O nedenle yurt dışındaki fotoğraf ajanslarının çalışma biçimleriyle yakından ilgiliyim. Perpignan'ın ev sahipliği yaptığı sergi ve gösterimlerin yanı sıra profesyonellerin (özellikle dergi ve ajans editörlerinin) buluştuğu bir festival olduğunu öğrenince gitmek istedim.
- Bu katılımda sana eşlik eden yol arkadaşların var mıydı?
- Hem vardı hem yoktu diyelim. Fotoğraf Vakfı'nın o dönem bir girişimi olmuştu ve ‘Piya Pictures’ adında bir fotoğraf ajansı kurulmuştu. Ayrıca Basın/Belgesel Fotoğraf Akademisi ve onu destekleyecek bir tabloid ajans projesi vardı. Çok iyi niyetle başlanan proje bir girişim olarak kaldı. Sanıyorum bu girişimi destekleyen ‘Press Now’, program için yararlı olacağını düşündüğü için Perpignan ziyaretini de sürece dahil etmişti. Ben de hem Piya Pictures'ın bir fotoğrafçısı olarak hem de Fotoğraf Vakfı'nın bu proje özelinde temsilcisi sıfatıyla Perpignan’a gittim. Fakat ekibin geri kalanıyla pek karşılaşamadım.
- Onlara da selam olsun. Katılım için attığın ilk somut adım neydi?
- Ben Perpignan'a profesyonel olarak katılımda bulunmak istedim. Dolayısıyla akredite olmak için festivalin resmi web sitesi* üzerinden başvuruda bulundum.
*http://www.visapourlimage.com/en/semaine-pro/accreditations (akreditasyonla ilgili arayüz)
- Bu festivale katılmak isteyen her profesyonelin takip etmesi gereken standart bir prosedür mü?
- Aynen öyle... Ziyaretçi olarak gitmek isterseniz, herhangi bir başvuru yapmanıza gerek yok. Fakat festival binası içindeki alanlara ulaşmak ve akşam anfitiyatrodaki gösterimlere katılmak isterseniz, bu başvuruyu yapmanız gerekiyor.
- Bu prosedürü kısaca özetleyecek olursak, neler yapmak gerekiyor?
- Festival web sitesi üzerinden katılım formunu dolduruyorsunuz ve talep edilen ücreti gönderiyorsunuz. Daha sonra festival binasından sizin için hazırlanmış bileklik ve kartları alıyorsunuz.
- Gelelim festivale ulaşıma... Senin deneyimine göre, festivale katılmak için en ‘pratik’ ve ‘ekonomik’ ulaşım yolu hangisiydi?
- O dönem uzun uzun araştırdığımı hatırlıyorum. Bana en mantıklı yol Barcelona üzerinden gitmek gibi gelmişti. Gerçi ben festivalden önce ‘Katalan Fotoğraf Enstitüsü’ne uğrayıp orada birkaç gün gözlem yapmıştım. Perpignan'a gideceklere buraya da uğramalarını tavsiye ederim. Barcelona'dan Perpignan'a otobüsle ulaşım çok rahat... Yanlış hatırlamıyorsam gidiş-dönüş için 35 € gibi bir harcama yapmıştım. Perpignan’a yaklaşık olarak 21/2 saatte ulaşabiliyorsunuz.
- Peki konaklamayı nasıl çözümledin?
- (gülerek) Bak orası çok eğlenceli bir hikaye... Şöyle ki, aslında bir plan vardı. Hani sonra pek karşılaşamadığım öğrenci grubu vardı ya... Onlarla birlikte bir kamp alanında kalabileceğim söylenmişti. Ama ben oraya vardığımda başka bir plan yapıldığını öğrenince, tabiri caizse sokakta kaldım. Festival zamanı Perpignan'da otel bulmak imkansız... Bir sürü otel dolaştığımı hatırlıyorum. Çok standart otellerde bile gecelik 200 € gibi rakamlara konaklanabilmesine rağmen hiç boş oda yoktu. Son umut ‘Kiralık Oda’ yazan bir kapıdan içeri girdim. Ama burası da duşu olmayan, son derece pis ve merdiven altı (mecazi değil) bir yerdi. O nedenle en yakın mağazadan bir çadır alıp kurmaya karar verdim ki, şansım bir anda döndü. Aval aval sokakta gezerken, 3 kişilik bir grup bana laf attı.
Bunlardan biriyle (Miguel Templon) daha sonra sohbetimiz baya koyulaştı. Bana nerden geldiğimi, ilk kez gelip gelmediğimi sordular. Kalacak yer aradığımı söyleyince de baya güldüler. Festival binasına kadar beraber yürüdük. Ben tabi şaşkın şaşkın ne yapacağımı düşünüyorum. Miguel yanıma geldi ve bir arkadaşıyla benim için konuşabileceğini söyledi. Arkadaşı (ki daha sonra çok iyi dost olduk) Olivier Remualdo, bana yardım edeceğini söyledi ve yanında kaldığı aileden izin istedi. Çok cüzi bir rakama... Yanlış hatırlamıyorsam, günlük 10 € falandı muhteşem bir evde kendime ait bir duşu olan bir odada kaldım. Çok güler yüzlü, misafirperver harika insanlarla tanıştım. Herkesin benim kadar şanslı olacağını düşünmüyorum ne yazık ki... (gülerek) Bence en mantıklı yol; AirBnb veya festivale 3-5 kişi beraberce giderek ev tutmak...
- Sağolsun o güzel insanlar... İlk günün çok önemli... Beklentilerin nelerdi? Sonuçta tek başınaydın. Az da olsa bir hayal kırıklığı öykünde sana eşlik ediyordu. Belki de kendi kendine burada tek başıma ne işim var diyordun? Tuncay, bunlara rağmen ilk gün ne yaptı?
- Evet, aslında işin şöyle bir boyutu da vardı benim için; çocukluk dönemimi saymazsak ilk defa yurt dışına çıkıyordum. 2010'da 28 yaşında olmama rağmen bu durum üzerimde bir miktar stres yaratmıştı. Tanıştığım insanların bir çoğu çok sıcak kanlıydı ve bu beni kesinlikle rahatlatmıştı. İlk gün konaklama işini teoride halletmişken, hemen bilekliğimi ve kartımı aldım. Hızlıca bir tur attım ve en azından neyin nerede olduğunu anlamaya çalıştım. Bir iki saat sonra yabancılığı üstümden atmıştım. Ajansların bulunduğu ana hol, çatı katındaki kafe, bahçede insanların kümelendiği çim alan artık benim için pek de yabancı değildi. İlerleyen saatlerde sergi salonlarının yerini öğrendim ve ertesi gün için bir program çıkardım. Bu arada sürekli yeni insanlarla tanıştığınızdan her an verimli ve enerjik hissediyorsunuz. Bir de bizim Olivier'le farklı bir gündemimiz vardı. Olivier'in muhteşem (daha sonra bir kitap olarak yayınlanan) sokak sergisini hergün iki ağaç arasına asıyorduk. Sanırım ilk günde yapmıştık. (gülerek) Şimdi sizinle paylaştıkça ne kadar müthiş bir deneyim olduğunu yeniden hatırladım.
- Güzel şeylere vesile olduysak ne mutlu... İşleri rayına oturttuğunda, rutin bir günde festivalde neler yapıyordun?
- Çok sayıda sergi salonu var. Gündüz daha çok bu sergileri dolaşıyordum. Öğle yemeklerini kongre salonunun üstündeki kafede yemek, yeni insanlarla tanışmak için bir fırsattı... Öğleden sonra bazı workshoplar düzenleniyordu. Aklımda kalanların başında, VII Fotoğraf Ajansı’ndan Gary Knight ve Magnum'dan David Alan Harvey vardı. Gary, VII Fotoğraf Ajansı ve David'te Burn Magazine tecrübelerini ilgililerle paylaştılar. Onun dışında Canon ve Adobe'un stantlarında zaman geçirdiğimi hatırlıyorum.
Öte yandan bir sonraki gün için randevu ayarlayıp, ajansların editörlerine iş göstermek mümkündü. Birçok ajans editörü ile görüştüm. Dergi editörlerini de sıkıştırmak mümkün olabiliyordu. Örneğin; ben asansörde Der Spiegel'in editörünü kıstırıp, 15 dakikalık bir görüşme koparmıştım. İki etkinlik arasında zaman kalırsa, kitap mağazasında soluğu alıyordum. Akşamlarıysa herkesin takıldığı barlara gidip, insanlarla sosyalleşmek yapılabilecek en akıllıca şeydi. Benim bütçem için biraz pahalı olduğundan tüm akşamı tek bir birayla geçirmek biraz zordu tabi...
- Memleketimizin (gülerek) fotoğraf iklimini göz önünde bulundurduğunda arada bazı farklar vardı herhalde? Şayet varsa, bu farklar neler?
- Farklar olduğu kesinlikle doğru... Bir kere Visa pour l’Image çok köklü bir festival. Ben gittiğimde yanlış hatırlamıyorsam 22. kez düzenleniyordu. Şimdi 30. yılı... Herşeyden önce Türkiye'de bu kadar uzun süre hayatını sürdürebilmiş bir fotoğraf festivali maalesef yok. Bunun tek nedeninin ekonomik de olmadığını düşünüyorum. Daha fazla okuyan, merak eden, düşünen ve anlatan bir topluluk söz konusu...
İnsanların birlikte üretim yapabildiği alanlar yaratma becerileri çok daha yüksek... Standartlar daha yukarıda olmasına rağmen buna ters bir orantıyla egolar çok aşağıda... Öylesine muhabbete başladığın birinin Time'ın fotoğraf editörü olduğunu, 15 dakika sonra anlayabiliyorsun. Türkiye'de ise maalesef insanlar sahip oldukları sıfat ve imkanları size karşı adeta bir zırh gibi kuşanıyorlar. Özetle; iletişim daha rahat ve dolayısıyla çok daha verimli bir üretim ve paylaşım ortamı var.
- Genel olarak festival senin için nasıl geçti? Etkinlik esnasında kurduğun ilişkiler ve edindiğin olası yeni vizyon bugüne kadar senin kariyerine neler kattı? Mesela festivalde edinilmiş ve hala süregelen dostlukların var mı?
- Festival hep tekrar gitmeyi hayal ettiğim bir etkinlik olarak hafızama kazındı. Rahatlıkla iyi ki gitmişim diyebilirim. Her anından keyif aldım. Öncelikle medya fotoğrafçılığı, fotoğraf ajansları, dergicilik konularındaki tüm standartlarımı geliştirdi diyebilirim. Türkiye'de bir çok yayın için fotoğraf üretmiş biri olarak rahatlıkla karşılaştırma yapabiliyorum.
Bugün yaptığım işin kafamda şekillenmesine önemli bir katkısı olmuştur. Festivalden döndükten sonra kendi şirketimi kurdum ve fotoğrafın farklı alanlarında projeler geliştirmeye başladım. Meyvelerini aldıklarım da oldu. Hala üzerine çalıştıklarım da, hayalini kurmaya devam ettiklerim de... Türkiye'de fotoğraf üretimi, yayıncılığı ve festivaller konusunda alınacak çok büyük yollar olduğunu düşünüyorum. Perpignan bu işlerin bir gün Türkiye'de yapılabileceğine dair bir umut yeşertti içimde diyebilirim. Konaklama hikayemi anlatırken sözünü ettiğim Olivier ile o günden bu yana iletişimimiz hiç kopmadı. Hatta üzerine çalışmaya devam ettiğim dergi projemin ilk sayısında kendisinin de bir işi olacak.
- Bu ilk tecrübenin ardından keşke daha farklı davransaydım diye düşündüğün anlar oldu elbet... Bu kırılma anlarında ne yapmayı yeğlerdin?
- Öncelikle portfolyomu daha detaylı ve özenle hazırlardım. Mümkünse görüşmek istediğim ajans ve editörlerle önceden iletişim kurardım. Birkaç kişi birlikte gitmek ve ana festival alanında yer alan masalardan birinde olmak isterdim. Bir de tabi kurumsal olarak hazırlanmak gerekiyor. Freelance olarak gittiğinizde eğer elinizde dünyayı sarsacak bir iş yoksa, pek de heyecan uyandırmıyorsunuz. Festival yöneticileriyle daha yakın ilişkiler kurmayı deneyebilirdim diye düşünüyorum. Festival başkanı Jean-François Leroy ile birkaç ortamda karşılaşmama rağmen gidip iletişim kurmayı denemedim. Bir daha gitsem mutlaka kendisiyle de görüşmeye çalışırdım.
- Yeri gelmişken, "portfolyomu daha detaylı ve özenli hazırlardım" derken, tam olarak kastettiğin nedir? Bu önemli bir husus, rica etsem biraz daha açabilir misin? Kısacası bu festivale katılmayı düşünen fotoğrafçılar, nasıl bir portfolyoyu koltukaltlarına koyup ta Perpignan’a gitmeliler?
- Öncelikle portfolyolarını konulara ayrımaları gerekli. Çok fazla fotoğraf göstermelerini önermem. Sunacakları fotoğraflar, az sayıda ama güçlü fotoğraf olmalı... İşlerin basılı olarak götürülmesinde ve bu baskıların da iyi olmasında büyük fayda var. Ajanslarla çalışmayı hayal eden her fotoğrafçının, ayrıca bir portre portfolyosu oluşturmasını da özellikle tavsiye ederim.
- Festivale ne kadarlık bir bütçe ayırmıştın?
- Ne kadar kalacağına bağlı olarak değişmekle beraber, ben bir hafta iiçin 1.200 € civarı harcamıştım. Tabi konaklama konusundaki şansımı unutmamak gerekir. Bence festivale gitmeyi kafaya koyan biri, bir hafta için 1.500 €'yu gözden çıkartmalı. Kişi lüksüne düşkünse bütçe 2.000 €'a kadar yükselebilir.
- Son olarak festivale ilk defa katılacaklara konuştuklarımızın dışında bizim atladığımız ve senin özellikle tavsiye edeceğin husus ya da hususlar var mı?
- Birçok konuya değindik sanıyorum. (gülerek) Detaylı sorular için Gölge Fanzin’i tebrik ederim. Festivale yalnızca ziyaretçi olarak değil aslında iş veren bir fotoğrafçı olarak gitmek çok daha keyifli olurdu herhalde. Fotoğrafçılara tavsiyem iyi düşünülmüş sıkı bir işle festivalden 5-6 ay önce başvuruda bulunmaları. Türkiye'den benim bildiğim Coşkun Aral, Emin Özmen ve Onur Çoban'ın işleri gitti bugüne kadar. Bu isimlerin yanına yenilerini mutlaka eklememiz gerekiyor.
- Yine giderim diyor musun?
- Kesinlikle... Fakat açıkçası yalnız gitmek istemem. İyi hazırlanıp gitmek lazım. Kurumsal bir katılımı hayal ettiğim için bunca yıl yeniden gitmedim.
- Belki de kısmet olur birlikte gider ve tanışma fırsatı da buluruz.
-: Ne harika olur!
- Perpignan Uluslararası Basın Fotoğrafçılığı Festivali’ne dair fotoğrafçıların bilgi ve tecrübelerini bizlerle paylaşmalarını rica edeli epey bir zaman oldu. Trajiktir!.. Senin haricinde hiç kimse çağrılarımıza geri dönüş yapmadı. Kaldı ki benim tanıdığım en az 4 kişi bu tecrübeyi yaşamış fotoğrafçılar... Ne yazık ki ilgilenmediler. Belki de tenezzül etmediler... Bu yüzden bizlerle yaptığın bu paylaşımlar muazzam derecede önemli... Ağzına yüreğine sağlık. Teşekkür ederiz.
- Bu tecrübelerin değerli olduğunun farkında olabilecek o kadar az insandan birisin ki. Ben yıllardır fotoğraf camiamızdaki bu ‘bildiğini kendine saklama’ eğilimini anlayabilmiş değilim. Bundan çok yorulduğum için artık üstüne düşünmüyorum da. Bu doğrultudaki girişim ve emeğiniz için ben teşekkür ederim.
Tuncay Dersinlioğlu İzmir’de çalışmalarını sürdüren bir belgesel fotoğrafçıdır. 1982 yılında Almanya’da doğdu ve 1986 yılında ailesi ile beraber Türkiye’ye döndü. 2006 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nin iktisat bölümünden mezun oldu. Belgesel ve basın fotoğrafçılığı alanında ürettiği kişisel çalışmaları Yeşil İz (TEMA), Fotoğraf Notları, Green Peace Türkiye, GEO Türkiye, Sabah, Atlas, Zaman, National Geographic, Magma, Skylife ve birçok uluslararası yayında yer almıştır. 2004 yılından bu yana Türkiye’nin farklı kentlerindeki reklam ajansları, şirketler ve kurumlar için tanıtım fotoğrafları üretmektedir. Fotoğrafçı, KODA Fotoğraf ajansının kurucularındandır ve Reuters haber ajansında kontratlı fotoğrafçı olarak çalışmaktadır. Aralarında İZİAD, DESEM, Fransız Kültür Merkezi, Vestel, Vodafone, Philip Morris, Ülker, Garanti Bankası, Egepen, Finansbank ve Tüpraş’ın da bulunduğu birçok kurumda fotoğraf dersleri vermiştir.
Editörün Notu: Tuncay Dersinlioğlu her ne kadar konuya değinse de, akreditasyon için bazı detaylar şunlar: Akredite olmak için 1-7 Eylül tarihleri arasında başvurularınızı kabul eden akreditasyon bürosuna 60 € ödeme yapmanız gerekiyor. Bu ödemenin ardından adınıza düzenlenmiş bir yaka kartına sahip oluyorsunuz. Bu Kart size 2. katta bulunan Basın Merkezine, Jean-Claude Rolland Salon’undaki etkinliklere ve Palais des Congrès’in zemin ve ilk katındaki profesyonel kabin ve masalara erişim sağlıyor.
Googleplay'de etkinlik zamanı aktif hale gelen bir festival uygulaması bulunuyor.
Bu ücretsiz bu uygulamayı;
https://play.google.com/store/apps/details?id=com.didierv.visapourlimage&hl=en_US bağlantısından cihazlarınıza indirebilirsiniz.
*I.İ.K: Istırap İçerisindeki Kurbağa a.k.a Cenk M. PEKCANATTI