ELEŞTİRİ: NAZİF TOPÇUOĞLU SERGİSİ GALERİ NEV'DEYDİ...
Mayıs, 2010
“Geçen on küsur yıl
içinde işlerimde ağır basan eğilim, zaman, hafıza ve kayıp ile
sürekli bir hesaplaşma gibi görünüyor. Nesnelerin -ve
insanların- geçiciliği ile başa çıkabilmek için, idealize
ettiğim bir geçmişin bulanık ve kusurlu görüntülerini yeniden
yaratmaya çalıştığım söylenebilir. Bu davranış, "zamanı
dondurmaya" çalışmak olarak da tanımlanabilir!
"Natürmort'lar ve insan içeren teatral sahnelerden oluşan bu
fotoğraflarda, sanat tarihine çeşitli göndermeler bulunabilir.”
1
Nazif Topçuoğlu
©Nazif
Topçuoğlu, Küçük Bir Sıçrayış, 2009
Kapı
Duvar… Zile Bas Biri Açar…
Nazif
Topçuoğlu’nun Mısır Apartmanı’ndaki, kapısı duvar ama illa
ki zili var olan Galeri Nev’de sergilediği işleri, 30 Nisan - 29
Mayıs 2010 tarihleri arasında fotoğraf severlerin beğenisine
sunuldu. Toplam 12 işten oluşan sergi, -“Triptik” adlı işi de
tek bir iş olarak saydığımız vakit- oldukça büyük ölçekli
lambda2
baskılardan oluşuyordu. Baskılar oldukça kaliteliydi. Fakat
birçok çerçevenin camı acemi katilin kim olduğunu kolayca
bulabileceğimiz parmak izleriyle doluydu. “Ey
Katil! Bir daha eldiven kullan…”
Topçuoğlu’nun
2006’da ürettiği, “Yeni Dünya” serisinden bir ayrık otu da,
yeni kardeşlerine her ne hikmetse -tecrübesiyle olsa gerek- sergi
de eşlik ediyordu. Galeri yetkilisine bu fotoğrafın mahiyetini
sorduğumda, sadece sergiye dâhil olmadığını ve bu yüzden de
diğerlerinden farklı olarak altında herhangi bir açıklayıcı
bilgi almadığını öğrenebildim. Belki de her daim oradaydı.
Galeri
Nev’in sergileme anlayış ve mekânını oldukça başarılı
bulmakla birlikte, galeride görevli şahısların -O anda 2 kişi
vardı- hayli donuk olduklarının altını çizmek zorundayım. Bu
hususta detayı lüzumlu görmüyorum. Galeriye gitmiş olanlar ya da
bir başka sergi vesilesiyle gidecekler, kastettiğimi tecrübe etmiş
ya da edecek olanlardır.
Sergiye
dair basılmış bir kitapçık, katalog ya da albüm yoktu. Sadece
Galeri Nev’in 2009 yılında bastırtmış olduğu, Nazif
Topçuoğlu:
1999-2008 katalogunu, Atama ve Matematikçi Cahit
Efendiye
bay çektiğiniz takdirde satın alıyordunuz.
Netten
ulaştığım serginin basın bülteninden edindiğim bilgiye göre,
Topçuoğlu’nun İstanbul’da açtığı son sergisinin3
üzerinden yaklaşık 4 yıl geçmişti. Bu geçen zaman zarfında
fotoğrafçı işlerini, başta Dubai olmak üzere, Toulouse, Madrid,
Basel, Londra, Amsterdam, Brüksel, Barselona, Kopenhag, Paris, San
Sebastian, Moskova, Utrecht ve Roterdam’da sergileyerek sanat
kariyerine uluslararası bir nitelik kazandırmıştı. Dolayısıyla
bu sergi ulusların arasında rüştünü pekiştiren fotoğrafçının
bir tür yuvaya geri dönüş sergisiydi. Ama öyle bir, pir
dönüşlerden olmadığını peşinen ve de rahatlıkla
söyleyebilirim.
©Nazif
Topçuoğlu, Le Great Wall, 2010
Mirat
Has Entered The Gallery And Seen “Le Great Wall”
Sergi
salonuna girdiğinizde, hemen sağ cenapta yer alan Le Great Wall4,
Topçuoğlu’nun işlerini oluştururken nasıl çalıştığına
dair açık ipuçları veren bir tür düzenlemeydi. Bunun
fotoğrafçının rafine ettiği ve bizlere sergilediği nihai
görsellerini okumak için, bir ABC olduğunu düşünüyor ve
oldukça da yerinde buluyorum. Ayrıca, TED Mimarlık Fakültesi
mezunu Topçuoğlu’nun, ekolünden edindiği birikimi, bir
fotoğrafçı olarak nasıl kullandığını görme fırsatı
buluyordunuz. Her bir fotoğraf karesini titiz bir mimar olarak
tasarlıyor ve inşasını adım adım sağlıyordu. Ortalıkta fink
atan bir yığın ne idiği belirsiz, şarlatan fotoğrafçıdan
neden farklı olduğunu, nereden beslendiğini, nasıl titizlikle
çalıştığını ağdalı bir metinle değil de, işi olan
görselliğin diliyle, ufak-tefek notlar ve eskizlerle izleyiciye
başarıyla sunmuştu.
Muhakkak
hatırlayanlar olacaktır, Yapı
Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde sergilenen “Sanatçı
Defterleri” sergisi dâhilinde, Topçuoğlu’nun defteri de yer
almış ve defteri nasıl takınçlı bir yaklaşımla çalıştığına
dair bizlere önemli bir referans oluşturmuştu.
©Nazif
Topçuoğlu, Triptik, 2009
Baş
Mihmandar
Sergide
yer alan “Triptik” adlı eser, Santral İstanbul’da bulunan
eski termik santralin kumanda odasında fotoğraflanmıştı.
Fotoğrafçının peşinde olduğu hissi vermek için adeta bir
mahkeme salonu işlevi görüyordu. Bundan ötürü de oldukça
yerinde bir seçimdi. Yani hem ilgi çekici hem de işlevseldi.
Bu
iş gerek ebadı gerekse galeride yer aldığı konum itibariyle
belli ki Topçuoğlu’nun kıymetlisi...
“Triptik”,
fotoğraf sevenlerin şu ana kadar Nazif Topçuoğlu’nun
eserlerinde görmeye alıştıkları “ahenkle
devinen modellerden oluşan kompozisyon”
anlayışından farklı bir yapıya sahipti. “İzleyenler” ve
“izlenenler” olmak üzere basitçe iki ayrı grupta
toplayabileceğim modeller, öncelikle kadrajda konuşlandırılmaları5
itibariyle birbirlerinden saf olarak ayrılıyorlardı. İçinde
bulundukları eylem şekli de buna paralellik göstermekteydi.
Fotoğrafın ön planında yer alan modeller kaotik bir biçimde
mikro kompozisyonu oluştururken, izleyenler devinimsizce makro
kompozisyonu tamamlıyordu.
Ortadaki
tipik Topçuoğlu isyankârlarına dairenin diğer ucundaki biz
uyumlular yani izleyiciler bakıyorduk. Bunun ötesinde fotoğrafının
gizil öznesi olarak onlarla çekişiyor, onları eleştiriyorduk.
Hatta fotoğrafçının muzipliğinin tufasına geliyorduk da,
karşımızdaki aynada aksimizi görüyorduk. Bundan da zerrece
haberimiz yoktu.
Ve
Diğerleri…
Bilindiği
gibi Topçuoğlu uzun yıllardır genellikle genç kızların rol
aldığı set up işler üretiyor. Bazen modelleri sanatçının
kendi seçimi olan kostümleri kuşanıp, resim tarihinin önemli
tablolarını yeniden canlandırıyorlar. Topçuoğlu ve modelleri bu
sergide de kısmen ötesinde buna devam ediyor. Açıkçası bu da
izleyiciyi bir çıtır kabak tadı veriyor. Topçuoğlu, sanki 10
yıldır peyderpey sergilenen bir projeyi görücüye çıkarıyor.
Kendini ufak tefek değişiklikler hariç, yineliyor. Dolayısıyla
şahsen benim Topçuoğluna olan ilgim de beklentilerim de azalıyor.
©Nazif
Topçuoğlu, Teselli, 2008
Akrobat,
Oyuncu ve Cambaz
Sanırım
o da bu durumdan sıkılmış olacak, bu aralar yaptığı
duyurularla akrobat,
oyuncu ve cambaz arıyor. Belki de yeni projesinin teması bunlar
olacak. Ve ilanlarda herhangi bir cinsiyet tercihinden bahsedilmiyor.
Dolayısıyla şayet mevcut durumu doğru süzüyorsam, Topçuoğlu’nun
kızlarla ilgili serileri şu an için tamamlanış olabilir. Aslında
bu iyi de olur.
Bir
Teselli Ver…
Fakat
serginin içerisinde yer alan bir iş ki, bu da “Teselli” adlı
olandı, tabir yerindeyse beni yakalayabildi. Bu açık kompozisyon,
teselli eyleminde bulunan tüm şahsiyetlerin simalarından
arındırılmış. Her ne nedenledir bilinmez, hayal kırıklığına
uğradığını düşündüğüm kişinin tesellisi, sadece bir grup
el tarafından gerçekleştiriliyor. Fotoğrafçının bilinçli ya
da bilinçsiz kullandığı erotizm yüklü işlerin çok dışında…
Ne muzır ne de hicivci… Samimi ve adeta kurgu dışı bir edimsel
çekim…
Genellikle
kapalı kompozisyonlar kullanan fotoğrafçının, bu fotoğrafındaki
üslubunun bu serideki genele tezat oluşturması etkeni başta olmak
üzere, ekseriye eserlerinin her birine hatta seri ve sergilerine
antin kuntin isimler vermeye bayılırken, bu serginin özel bir
adının olmaması bana bunun toplama bir sergi olduğunu
düşündürüyor. Öncekiler gibi özellikle sergi oluşturmak için
proje bazlı üretilmemiş. Yine bundan ötürü olacak bazı
fotoğraflarda, Topçuoğlu’nun Rönesans Resmi etkilerini yaratmak
için kullandığı sıcak tonlu ışık yok. Örneğin “Triptik”,
“Küçük Bir Sıçrayış” gibi işler bu açıdan diğerlerinden
ayrılıyor.
Solgun
Ve Cüceleşmiş
İyiliksever
Ruhlar
Birçokları
bu nokta da, Topçuoğlu’nun son sergisi konusundaki eleştirilerimi
yüzeysel ve acımasız bularak, kestirip attığımı düşünebilir.
Bu düşünce tipine sahip olan insanların yani korkunç derecede
iyiliksever ruhların solgun ve cüceleşmiş göründüğüne
aldanmayarak kısa keserken onların alter-malter, hiper-miper
egolarının birer aysberg gibi dedikodunun soğuk sularında çatır
çatır bu sergiyi negatif yönde eleştirdiklerini biliyorum. Hem de
isimlerini gizlilik güvencesinde tutarak…
Mesela
şöyle diyorlar:
“Mimar
Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden
tekstil grafik karışık birçok kız öğrenciyi toplayıp pedobear
yaklaşımında bir takım kompozisyonlar kurarak fotoğraflayan
kişi. "Her resimsel fotoğraf sanat sayılsaydı tüm fake
hdr'cılar sergi açardı" demeli kendisine.”
Antisocial
Y.N:
Zaten açıyor canım kardeşim.
Ya
da şöyle:
“Fotoğraflarını
geçen gün bi arkadaşım vasıtasıyla gördüğüm ve zerre kadar
hazzetmediğim fotoğraf sanatçısı.
Şimdi
bana gelip alt metin, klasiği yıkıp yeniden inşa etmek, rahatsız
edici demeyin. İyi bir teknik ve sığ yaklaşımlardan ibaret bu
adamın fotoğrafları. Ara Güler'e ve belgesel fotoğrafçılığına
laf etmeden önce bu adamın yaptığı işler bir kez daha
incelenmeli ve denmeli ki dur bi destur çekelim.
ha
evet yaptığı şeyler sanat mıdır, adını böyle koyduysa
sanattır ama çapsız sanattır. İstediği kadar estetik olsun,
baktığında büyülü bir şeyler sunsun ama çapsız sanatı
neyleyim ben sözlük.”
Tanya
Cık…
cık… Aaa! Çok ayıp… Hem de çok… He… Bir de bu entryleri
eksisozluk.com’dan aldığımı belirtirim.
Topçuoğlu
Teorisi
Ekseriyetle
genel izleyicinin sanat eserlerindeki kadınları seks objesi olarak
görmek konusunda şartlandıkları tespiti üzerine kurulu olan
Topçuoğlu teorisi: Seyircinin herhangi bir eserde bir kadın
gördüğü zaman onun erotik bir amaca yönelik olduğuna
inandıklarının altını çiziyor. Elalemin -kızlar her zaman
seksi olmalıdır beklentisi- ile ilgilenmiyor. Fakat röportajlarında
işlerinde erotikliğin bilinçsizce var olabileceğini de kabul
etmiyor değil.6
Eğer biraz daha derine inersek eserlerinde daha farklı bir şeylerin
olduğunu görebileceğimiz şeklinde açıklıyor.
Ben
dalış brövemin müsaade ettiği ölçekte derine indiğimde,
Topçuoğlu’nun eserlerinde, bolca Rönesans Resmi etkisi, resim ve
tiyatronun geçmişine çeşitli göndermeler, bir döneminde açık
bir balthusvari
voyeurism, diğer bir dönemindeyse çok çok az olmakla birlikte
Mark Rydenesk bir et tadı ve kendine mahsus bir tür toplumsal hiciv
tarzı görüyorum.
Bu
tespitlerin hiçbirini kendisini yermek üzere sıralamışta
değilim. Belden aşağıya vurmamaya da özellikle hassasiyet
gösteriyorum.
Soldan
Sağa: Ekselansları
Shaikh Mohammed bin Rashid Al Maktoum,
Yasmin
Atassi,
Nazif
Topçuoğlu,
Ben Canım Jr.
Foto-montaja
Montaj… Cenk Yapma Ezik Hareketler Bunlar…
Günümüzde
pek çok sanatçı, sanatın her türlüsünün geçmişine gönderme
yapıyor ya da kendi üslubunca yeniden inşa ediyor. Tadında olan
bir şeyleri işaret etmeye çalışanlara diyecek sözüm yok. Fakat
sırtını kendini ispat etmiş ve “klasik statüsü”ne ulaşmış
eserlerin mirasına dayayarak var olmaya çalışan hiçbir sanat
üslubuna benden yana prim yok. Olana da mani olmuyorum.
Seyircinin
baldıra, bacağa karşı şartlı refleksini, erotizme ve çıtırcı
cinselliğe düşkünlüğünü uyanık bir stratejiyle onu
hicvederken, işinin omurgası haline getirmeyi de kolaycılık
olarak görüyorum.
Popülist
değer, refleks ve ivmelerden faydalanmanın bir dozu olmalı…
Örneğin: Bir ezik ben düşünün ki, fotoritim.com gibi bir
mecrada düzenli olarak yazı yazıp, eleştiriler yapıyor olayım.
Nazif Topçuoğlu hakkında bir eleştiri yaparken de metnin
içerisine yukarıdaki gibi bir görsel yerleştirerek,
tanılanırlığımı arttırmanın peşinde olayım. Buna ne denir?
“Hadi ordan sende haybeci…” denir. Kıssadan hisse: Haybeci
olmamak gerekli…
Unutmadan
belirteyim. Tabi ki bu örnek tamamen hayal mahsulü, aslında ne
böyle bir eleştiri, ne de fotoğraf var sayın okuyucu… Kısacası
hepimiz matrixizzzzz…
Aklımdan
Geçenler
Kaldı
ki,
fotoğrafçının
verdiği bir röportajda,
2003
yılında ürettiği “Yeni Okuyucular” serisine istinaden sorulan
bir soruya verdiği cevabın son cümlesinde, “Olmayan
hatıraları canlandırmaya çalıştım o seriye başlarken”7
dediğini okuduğumda ilk olarak düşündüklerimi size söyle
özetleyebilirim.
“Hepimizin
yaşantılarımızın büyük bir bölümünü uydurduğunu düşünecek
olursak, işin sonunda kendimizi herhangi bir olup bitenin
uydurukçusu olarak görmemek için pek zorlanmıyoruz. Tüm bunların
anlamı kısa şu: Temelde ta başından beri, yalan söylemeye
alışmışız. Ya da daha erdemli ve müraice, kısaca retoriğe
selam durarak söylenirse: İnsan sevdiğinden çok daha artisttir.”
Nazif
topçuoğlu’nun son sergisinin eleştirisine son verirken,
yazdıklarımı okuyan sizlere muhabbetle kalın diyor. Ve
müsaadenizi istiyorum.
Diğer
yana dönerek, uzanmış Topçuoğlu’na gözlüklerimin üstünden
bakarak ve mülayim bir ses tonuyla:
-
Nazif Bey, şimdi sizden rahatlamanızı ve elimdeki pandülü sadece gözlerinizle takip etmenizi istiyorum. Evet… Evet… Çok güzel… Göz kapaklarınızın ağırlaştığını hissediyorsunuz. Ve yavaş yavaş geçmişe dönüyorsunuz. Küçücük bir çocuk olduğunuz o geçmiş yıllara…
Gerisi “Doctor-Patient Confidentiality” olayının teminatında…
“Eleştirmek için gereken
enerji, büyü için gerekenden çok daha fazladır. Üstelik birçok
şeyin yanında mesela cahillerin suçlama, dâhilerin itiraf
tutkusu; tabiatın ağırlığını büyüden yana koyduğunu
gösterir.”
Dublörün
Dilemması, Murat Menteş, Sayfa 69
Notlar:
1
Nazif
Topçuoğlu’nun kişisel sitesinin sunum kısmından alınmıştır.
Bkz.
http://www.naziftopcuoglu.com/turk_statement.html
2
Basitçe
açıklayacak olursak;
Durst™
Lambda
baskılar
için kırmızı, yeşil, mavi (RGB) lazer ile pozlayarak direkt
fotoğraf baskı malzemelerini kullanan bir tür fotoğraf basım
sistemidir.
3
Yeni
Şeyler, Galeri Nev, 2006
4
Topçuoğlu’nun facebook’ta yer alan sayfasında bu düzenleme
için kullandığı tabirdir.
5Kasıtlı
olarak kullanılmıştır.
6
Bkz.
Ayşegül Sönmez ile yaptığı 10.05.2010 tarihli röportajında
ilk soruya verdiği cevabındaki cümlelere…
7
Bkz. 6. Madde de yer alan kaynak.
Yorumlar
Yorum Gönder