GÖRÜŞ: FOTOZİNLERİN ALTIN ÇAĞININ ŞAFAĞINDA...


Polycopies Etkinliğinde, TIPIBOOKS Standındaki Fotozinler

Aranızda bu başlığı okur okumaz; fotozinin ne olduğundan bihaber olanlardansanız; “Fotozinde neyin nesi anam?”, diye kendi kendine soranlar, ne olduğunu bilenlerdenseniz de “Hadi canım sende!”, diyenler muhakkak olacaktır. “Dijital bir çağın dibine vurmuşken, ekseriye amatör bir süreç sonunda vücut bulan fotozinleri kim ne yapsın a deli oğlan?”, diye de düşünebilirsiniz. Sorun değil raat olun!... raat! Siz yeter ki düşünün cancağızlarım benim... siz yeter ki düşünün... (içimdeki Adile Teyze kabardı. Huzur içinde yatsın.)

Öncelikle fotozinin ne olduğunu bilmeyenler için, bunun ne olduğunu bir paylaşalım, öyle değil mi? 

Fotozin: fotoğrafçıların belirli bir tema veya mesele hakkında bir kitleyi bilgilendirmek, görsel bir hikaye anlatmak, yeni bir fikri sergilemek ve tanıtmak ya da devam etmekte olan bir projenin ön izlenimini takipçilerine sunmak için ekseriyetle kendi elcağızlarıyla hazırladıkları basılı bir yayım türüdür. İngilizce ‘photography’ ve ‘magazine’ kelimelerinin şeettirilmelerinden türemiştir. Dolayısıyla da photo-zine, güzide dilimize fotozinleşerek yer etmeye yüz tutmuştur. Fotozinler az miktarda metin içerir, genellikle ciltsiz, çoğunlukla siyah-beyaz (maliyetten ötürü), muhtemelen bir lazer yazıcıda basılmış, sırtı ya el dikişli ya da zımbalanmış olur.

Malum günümüzde fotoğrafları çılgınca tüketme refleksimizi kati surette engelleyemiyoruz. Bunda şaşıracak bir yanda yok. İnternet ve sosyal medya sağ olsun, hazırlop fotoğraflara doyamaz olduk. Öyle ki 2017 yılında toplamda dünyada çekilen fotoğraf sayısı 7.5 trilyon adet olmuş. Bunun 333 milyarı çeşitli tipteki fotoğraf makineleriyle çekilmişler. Bu da genel toplamın ancak %5’ine tekabül ediyor. Kısacası fotoğraflar ekseriyetle mobil telefonlar, tabletler, v.b. ile çekiliyorlar. Bitmekte olan 2018 yılı için dünyada çekilen fotoğraf sayısının artarak toplamda 8.5 trilyon adet olacağı öngörülüyor. Bu trilyonlarca fotoğrafın ortalama %10’u flu olduğundan ya da saklamaya değer görülmediğinden kısa bir süre sonra siliniyor. %25’i meşhuuur aile albümleri için karta bastırılıyor ya da sms, e-posta veya sosyal medya aracılığıyla paylaşılıyor. Fotoğrafların %40’ı çekildikleri cihazlarda bırakılıyor, basılmışsa bir kutuya ya da albüme hapsediliyor. Kimisi bulut-mulut gibisinden sanal bir yerlere otomatik olarak stoklanıyorlar. %25’i ise Araf'ta bir yerlerde; ama sonu yok, soranı yok...

Hepimizin sabit ve flaşdisklerinde binlerce... hatta fotoğrafla ilgileniyorsak on binlerce fotoğraf var. Hiç düşündünüz mü? Bunlar talihsiz bir arıza sonrasında öylece ‘PAT!’ diye yok olabilirler. Söyleyin bakalım! Ne halt yiyeceksiniz o vakit? Bu tartışmasız, kocamaaan bir risk! Ayrıca hayatlarımızdan eşsiz enstantaneler yansıtan fotoğrafların büyük kısmının fiziksel olarak mevcut olmadığını bilmek bana hayli korkutucu geliyor. Bu durum MANTAR bir durum... çok MANTAR!

Dolayısıyla konu fotoğraf olduğunda, ben basılı malzemeyi tek geçenlerdenim arkadaş... İşte tam da bu noktada fotozinler şugar bir alternatif olarak insanın aklına geliyor ve tam da orta yerine demir atıyor. Fotozin çok ciddi boyutta bir takıntı ve bu takıntının, albümlerden çok daha demokratik bir şekilde doğrudan bir tezahürü... Yani bir yayıncı, galeri ya da başka bir gücün baskısının yoğun olarak hissedildiği, manipüle olabilir bir ticari yayından ziyade, sanatçıyı hedef kitlesiyle daha doğrudan bağlamaya eğilimli bir yayım türü... 

Bu yayımların amacı, bağımsız sanatçı yayımcılığının son 10 - 12 yıldır patlamasıyla oluşan tazyiki kullanarak, mevcut fotoğrafçılık pratiğinin en ileri görüşlü ve provokatif alanlarından birisi için idiyososyal bir vitrin oluşturmaktır. 

Fotozin, günümüzün yaygın tabiriyle ‘lens tabanlı’ sanatçılarının çalışmalarını, geleneksel yayım biçimlerinin maliyetlerinin karşılanmasının hayli güç olduğu bu dönemde, ham ve deneysel bir aciliyetle yayımlayacakları kağıt tabanlı :) bir platform olarak karşımıza çıkıyor. 

Fotozinler, daha deneysel fikirleri çabucak keşfetmenin veya daha büyük bir şeyin tasarım ya da taslaklarını pratiğe dökmenin bir yolu olabilir... Aynı zamanda güzide bir topluluğun içinde yerleşik olmanın alternatif bir yolu da olabilir... Hoş ülke çapında ufak tefek bir takım buluşma ve etkinlikler var. Fakat yeterli değil... Ve tam da şimdi bu etkinlikleri arttırmanın, hatta belki de bir fotozin fuarının temellerini atmak için çalışmaya başlamanın zamanı... Bunu gerçekleştirmek için aynı tutkuyu paylaşan insanların bir araya gelmesi yeterli... Ben geldim bile... Etti mi 1 kişi... :) 

20. y.y’ın sonlarına ait fanzinlerin yayımına harcanan enerjinin çoğu, artık hayranların hemen hemen her türlü mevzuyu irdeleyebileceği sanal blog dünyasında yaşıyor. Modern yaşamın neredeyse her alanında dijitalin iyiden iyiye yaygınlaşmasına rağmen basılı bir yayım organına dokunmanın -hatta benim gibi fetişistlerdenseniz anlayacağınız üzere- koklamanın yerine hiçbir şey tutamaz. Kanaatimce bu elle tutulur kağıt tabanlı yayımların, kışkırtıcı ve ilgi çekici içeriği, kolaylıkla erişilebilir oluşu onları günümüzde karşı konulmaz kılıyor. Bir hikayeyi anlatmak için; fotoğrafları bir akışa yerleştirmek, onları yan yana koyarak bir etki yaratmak ve izleyiciye bir duygu aşılamak, insana mevcut diğer fotoğraf araçlarından oldukça farklı bir tecrübe yaşatıyor. 

Ayrıca fotozinler yapımlarında kullanılan çok farklı estetik, malzeme ve yöntemlerle ilgi çekici bir modern sanat formu haline gelmeye de namzetler. 

Akli melekelerinde çıtırdan çıldırışlar meydana gelmiş, kendini fotoğraflarla ifade etme isteği, söyleyecek ilginç ve önemli olduğuna inandığı bir mesajı olan tüm fotoğrafçıların; bu olay da tekelleşip, ticarileşmeden önce mutlaka bir fotozin yapması gerekiyor. Benden söylemesi...

Bu yazı; Gölge Fanzinin 18. sayısında yayımlanmıştır.

Gölge Fanzinin bu sayısını aşağıdaki bağlantıya tıklayarak okuyabilirsiniz.


alternatif olarak;