VİDEO: MARTIN PARR: CONTACTS: VOLUME: 3 , EP: 30 - THE RENEWAL OF CONTEMPORARY PHOTOGRAPHY (TÜRKÇE ALTYAZILI)



© Martin Parr


Martin Parr (d. 23 Mayıs 1952), Britanyalı belgesel fotoğrafçı, foto muhabir ve fotoğraf kitabı koleksiyoncusu.

Batı toplumunun çarpıklıklarına odaklanan Martin Parr, objektifini hiper-tüketicilik, paketlenmiş dinlenceler ve hayat biçimlerimizdeki sıkıntıya alaycı bir tutumla doğrultur.

İşleri kasti olarak altüst edici bir kural kullanarak sosyal kodları deşifre eder: Çalışmalarında sağduyu mizahla ayrılmaz bir bütündür. 

Başlıca projeleri, The Last Resort (1983–1985), The Cost of living (1987–1989), Small World (1987-1994) ve Common Sense (1995–1999) olmuştur.

1994 yılından bu yana Magnum Photos üyesidir. Yayınlanmış yaklaşık 40 fotoğraf albümü vardır.

Uluslararası gezici bir sergi olan ParrWorld, 2002'de Londra'daki Barbican Arts Center'daki bir retrospektifte dahil olmak üzere dünya çapında yaklaşık 80 farklı yerde sergilenmiştir.

2014 yılında kurulan Martin Parr Vakfı, memleketi Bristol'da 2017 yılında fiziksel olarak faaliyete geçmiştir. Vakıf kendi arşivi başta olmak üzere, İngiliz ve İrlandalı diğer fotoğrafçıların geniş bir fotoğraf koleksiyonunu ve bir sergi salonunu içeriyor.

Cartier-Bresson onun için "Topluma nihilistik bir açıyla bakan, başka bir gezegenden gelen biri" demiştir. 


-Altyazı Deşifresi-

- Fotoğraf çekmediğim anlarda kendimi ve ne yaptığımı asla gizlemeye çalışmam.

- Oldukça büyük sayılabilecek bir fotoğraf makinem ve bir flaşım var.

- Ortalıkta dolanıp, her gördüğümü fotoğraflıyorum.

- Fotoğrafa başladığımda s-b benim için baskın malzemeydi.

- Sanırım 13 ya da 14 yaşlarında ciddi bir fotoğraf kitabı aldığımda fotoğrafçı olma düşüncem ortaya çıkmıştı.

- Üniversiteden ayrıldıktan yaklaşık 3-4 yıl sonra, Bradford ve Manchester arasında kalan Cotheptonbridge Kasabası'na taşındım.

- Ve oldukça yavaş ve sessizce tasfiye edilen Anglikan kilisesine bağlı olmayan, küçük kiliseleri kendime konu edindim.

- Bu çıkarımlarımı, o zamanın İngiltere'sindeki hayli geleneksel olan yaşamdan görüntüleri izleme biçimi olarak gözettim.

- Orta sınıf bir geçmişten geliyorum.

- Banliyöden farklı olan bir toplulukla ilintili olma fikri oldukça tezat olmakla birlikte bana ilgi çekici geliyor.

- Bu Todmorden Belediye Başkanının görevi devralma konuşması vesilesiyle düzenlenen şölenden bir fotoğraf…

- En iyi fırsatın… fotografik fırsatın... insanların şölen masasına hücum ettikleri o birkaç dakikada yakalanacağını biliyorsunuz.

- Ve tabi ki ben hazırdım ve çekim anını bekliyordum.

- Mevcut duruma eşlik ettikçe, aniden her şeyin bu yere tıkıştığını ve tüm ellerin masaya girdiğini
burada görebiliyorsunuz.

- Sanırım buna sebep olan avucunda domuz etli böreği tutan adam ve solunda duran manastırla ilgili bu kişilerin durumun farkında olmalarıydı.

- Bir kadın karmaşanın içerisinden çıkmaya çalışırken, bir diğeri içine girme gayretindeydi.

- Bir şölen masasından yemek almaya çalışmanın nasıl bir şey olduğu duygusunu gerçekten hissettiren bu küçük detaylardı.

- Daha sonra renkli çekip, daha büyük bir formata geçmem gerektiğine karar verdim.

- 82'de renkliye geçtikten sonra bir daha da s-b fotoğraf çekmedim.

- Bayan Thatcher'ın göreve yeni başladığı ve başbakan olduğu zamanlardı.

- Bize tekrardan "nasıl müthiş bir ülke olduğumuzu" söylüyordu.

- Tabi ki dışarıda normal yaşam halen devam ediyordu.

- O zamanlarda, bitip tükenmiş kasabaları veya Liverpool yakınlarındaki sahil otellerini konu olarak ele almak ve taşradaki düzensizliği, dağılmayı göstermek fikri cazip geldi.

- Bu çöp ve kalıntı geri planının önüne, gezmeye çıkan ve keyif eden aileleri koyacaktım. 

- İlginç bulduğum tabi ki ön plandaki insanların fondaki insanlarla ve mahvolmuş onca şeyle birlikte oluşturduğu kompozisyondu.

- Elbette ki en üretken günlerim, daha çok çöpün ve insanın olduğu yoğun günlerdi.

- Bu fotoğrafta önümde kargaşa ve sıraların her türlü görüntüsü yer alıyor.

- İnsanların bir burger ve içecek alabilmek için adeta gözleri dönmüş. 

- Bu her zaman peşinde olduğum türden bir "savunmasızlık" noktasına eriştiğim ve toplumda neler olup bittiğini gözetmek şansına eriştiğim anlamına geliyor.

- 80'lerin ortalarında oldukça ucuza bira ve duty-free ürünleri almaya Fransa'ya giden Britanyalıların bir seri fotoğraflarını çektim.

- Burası Calais'teki Auchan Hipermarketi, bazen öylesine çok talep oluyordu ki, ellerinde hiç bira kalmıyordu.

- Bundan dolayı insanlar kasaya ödeme yapmadan önce, market arabalarının tepeleme dolu olduklarından emin olmak istiyorlardı.

- Ben ortalıkta öylece dolaşırken, aniden bu kadın çıkagelip, "Stella Artois"ları çekiverdi.

- Yüzündeki "mutlakıyet" ve "yiğitliğin" bir karışımı olan bu ifadeyi seviyorum.

- Adeta yaşamını kurtaracak olan tüm o biraları kapmak içim zıvanadan çıkmış.

- Bu projenin amacı, kaotik haldeyken, bir hipermarkette olmanın doğasının keşmekeşliği ve marketin işlevini yerine getirememezliğini vurgulamaktı.

- Günümüzde sadece 3. dünya ülkelerindeki mevcut olan problemler, savaşlar ve kıtlık gibi fotoğrafçılar için daha geleneksel olan konular yerine, batı dünyasının zenginliği ve bunu nasıl kullandığı gibi konulara yönelinmesinin gerektiğini düşünüyorum.

- Fakat oldukça ikiyüzlüyüm.

- Fotoğraflarımı dikkatle okursanız, bir şey ya da nesnelerin konun bir parçası olmasını sağlayarak, aleyhte vaaz verdiğimi görürsünüz.

- İşlerimin insanların fotoğrafçıların öngörmediklerini zannettikleri şekilde ikiyüzlülük ve peşin hükümlülük unsuruyla sarılı olmasını seviyorum. 

- Bu insanların arabalarıyla nasıl bir ilişki içerisinde olduklarına ve çiftlerin araba kullanırken nasıl tartıştıklarına odaklanan "From A to B" projesinden…

- Bu çift benim onları fotoğraflamam için gönüllü oldu.

- Böylelikle karşımda bana bakan, gözlerini diken bir adam vardı.

- Amaca uygun görünebilmesi için kadından direkt önüne bakmasını istedim.

- Çünkü bu çiftin bütün olayı, araba sürerlerken onların daima tartıştıkları gerçeğini biliyor olmaktı.

- Bu çiftler arasında oldukça yaygın bir tehlikeydi.

- Araba sürerken ben ve Suzie de tartışırız, çünkü Suzie berbat bir harita okuyucusudur.

- Erkeklerin başarılı oldukları bazı şeyler vardır.

- Harita okumak ve ızgara yapmak…

- "Sıkıcı" fikri oldukça etkileyiciydi.

- Dünya dikkatimizi başka tarafa çekecek, bizi kendisine baktıracak ve dikkat süremizden çalacak
birçok şeyle sarılıydı.

- Bir şeyin sıkıcı olması benim için oldukça çekici geliyordu.

- Bu benim "Old Couple" projemi çektiğim zamandan... o zamanlar birbirlerinden belirgin şekilde sıkılmış görünen çiftlerin peşindeydim.

- Bu tavrın ardındaki düşünce, fotoğrafların bir yığın yalan oluşuydu.

- Çünkü çiftlere bakarak sıkılmış olabileceklerini var sayabilirdik.

- Ama bundan hiçbir surette emin olamazdık.

- Bu yaklaşım bir bakıma fotoğrafçının, fotoğraflar adına ne söylediği fikrine meydan okumaktı.

- Fotoğraflar adına kışkırtıcı bir açıklama getirebilmek, bu temeli çürütmek adına kendimi fotoğraflarda sıkkınmış gibi gösterdim.

- Oysaki bu koca bir yalandı. Keyfim gayet gıcırdı.

- Fotoğraf çekmekle, onları bir araya getirmekle, manipüle etmekle ilgiliyim.

- İşimin bir diğer yanıysa başkalarının fotoğraflarını ve aynı zamanda popüler fotoğrafçılığın değişik biçimlerini de keşfetmek.

- Bu yüzden de, "Boring Postcards" fikri ortaya çıkıverdi.

- Çünkü bu kartlar en çok üretildiği yılları kapsayan 30-40 yıllık süreçte sosyal eğilimlerin nasıl değiştiğini oldukça iyi gösteriyordu.

- Aslında proje son derecede hızlı gelişti.

- Bundan ötürü Amerika'daki Boring'e gitmeye karar verdim.

- Uzun bir yolculuk boyunca önüme gelen her şeyi fotoğrafladım.

- Yapılar, sokaklar, evler, dükkânlar, tezgâhlar...

- Ve bunları "Boring Photographs" adını verdiğim 468 fotoğraflık büyük bir albümde bir araya getirdim. 

- Turizm dünyanın en büyük endüstrisi…

- Bu nedenle de benim bu konuyu ele almam kaçınılmaz bir hal aldı.

- Ve turizmle ilgili en mühim şey; gidilecek yerin nasıl bir yer olduğu beklentisi ve o yerin aslen neye benzediği ve nasıl hissettirdiği gerçeğidir.

- Böylelikle bu projenin temel konsepti beklenti ve gerçek arasındaki farkı keşfetmek oldu.

- Fotoğraf nedeniyle sıkça seyahat ettiğimden, yıllar boyu fantastik stüdyoların varlığını keşfettim.

- Oldukça şaşırtıcı fotoğrafları vardı.

- Tabi ki öylece gidip başkalarının fotoğraflarını satın alamazdım.

- Böylece uzun yıllara yayılı bir süreçte, kendi portrelerimi çektirtmeye karar verdim.

- Birçok fotoğrafçının çekim esnasında beni gülümsetmeye çalışmasına rağmen, her zaman gülümsememe konusunda ısrar ettim.

- Stüdyo fotoğrafçılarının yaklaşımları ve kullandıkları tekniklerin farklılıklarının altını çizebilmek için aynı şekilde poz vermeye çalıştım.

- Bir bakıma "Oto-Portre" adlı bu proje tüm dünyadaki temel stüdyo fotoğrafçılığının ve insanların bunu yaptıkları değişik yöntemlerin kutlanması oldu.

- Fotoğrafçıların; dijital olarak, elle renklendirilmiş, renkli, siyah-beyaz, kiç, şatafatlı ve diğer her türlü yöntemle çekmiş olduğu fotoğraflardan oluştu. 

- 1995 yılında 6x7 yerine daha küçük bir format olan 35 mm'ye geçiş yaptım.

- Çünkü konuya daha yakın olmak fikri oldukça ilgimi çekmekteydi.

- Bununla birlikte bir ring flaşım bulunuyordu.

- Bu objektifin her iki yanında da flaşın bulunduğu türde bir flaştı.

- Bu sayede tıpkı portatif bir stüdyo gibi eşit kuvvette aydınlanma elde ediyordunuz.

- 3-4 yıllık süreçte bu türden birçok fotoğrafı biriktirdim ve "Common Sense" adındaki projede bir araya getirdiğim çıktılardan bir yerleştirme yaptım.

- Çünkü bu eş zamanlı olarak 43 farklı yerde sergilemek için oldukça ucuz bir yoldu.

- Bu tür bir iş için mükemmel bir anlayıştı.

- Ucuz, müstehcen, renkli, parlak ve kötüydü.

- Bu 90'ların sonlarına doğru yapmaya başladığım "to Think of England" projemden…

- Bana İngiltere'ye bakma fırsatı verdi

- İngiltere hakkındaki itiraf ve belirsizliklerimi bir dizi fotoğrafa dönüştürmemi sağladı.

- İngiltere hem yaşanacak hem hakikaten bir parçası olunacak bir yerken,  bazen rahatsız edici olabiliyordu.

- Bu fotoğrafta domuz pastırmalı sandviç yiyen biri görülüyor.

- Eğer pastırmalı sandviç yiyorsanız, pastırmanın lifleri sinirinizi bozar. 

- Buradaki adam dişiyle didikleyerek ve zorlayarak pastırmanın liflerinden kurtulmaya çalışırken görülüyor. 

- Fakat bunu yapmak her zaman kolay değildir.

- Tarafsız baktığınızda bu oldukça tiksindirici bir fotoğraf olmakla birlikte oldukça da etkileyici… 

- Çünkü bu fotoğraf bizlere, hepimizin daha büyük türden bir şeyin parçası olduğumuzu hatırlatıyor.

- Ve bu pastırmanın lifi gibi bir şey olup, bizi birbirimize bağlayabilir.

- İster elit olalım ister avam kendimizi çaresiz hissedebiliriz.

- Ne de olsa hepimiz pastırmanın lifleri konusunda aynı dertten muztaribiz.

- Hatta Kraliçenin bile pastırma lifleriyle sorunu olurdu.

- Ama belki de onun için kesip koparacak birisi vardır.

-SON-

Yorumlar