NOTLAR: KORONA KARANTİNASINDAN FOTOGRAFİK NOTLAR

 

macrovector

"'Işıkla Çizen' ile 'Işıkla Karalayan' arasındaki fark muğlaklaşmış durumda... Bir başka deyişle; "At izi, it izine karışmış..." Kadraj artıklarını başyapıt olarak sunanların ipliği pazara çıkana kadar da, bu iş daha çok su kaldıracağa benziyor. Tek çare bu gevşeklerin ve onlara çanak tutan dinazorların yaldızını kazımaktan geçiyor."

"20 buçukuncu yüzyıl itibariyle 'Fotoğrafçılık', klasik modernizm'in labirenti andıran dalyan deltasında zayi olmuş bir kaptanın seyir defterine düştüğü çaresiz notları andırıyor".

"İyi bir fotoğraf haksızlığı duyuracak en güçlü çığlıktır. Haksızlığı ezip geçecek en kudretli çığdır. Çığlık sesten... çığ, zarif birçok kar tanesinden oluşur. Eyvallah!.."

"Hakikat baskın gücün kurgusudur. Bu hakikat sonrası süreçte, fotoğraftan ziyade fotoğrafçının güvenilirliği azami önem kazanıyor. Ve bu güvenilirliğin sağlamasını yapmak için cemiyet ve maddiyat ilişkileri öncelikle incelenmeli ve deşifre edilmeli... Gerçek gibi görünenin, gerçek olup olmadığına ardından karar verilmeli..."

"Yaşamakta olduğumuz bu hakikat sonrası sürecinde Platon'un mağarası ve içinde tutsak vaziyette dış dünyayı anlamlandırma gayretindeki insanlar göçük altında kaldılar."

"İnsanoğlunun hafızasının nisyan ile malul oluşuna inat, fotoğraf gerçeğin malulen emekli olma riskine karşı bir sigorta vazifesi görür. Buna rağmen bir fotoğraf izleyicisine ulaşmadığı takdirde, geriye ne sigorta kalır, ne de migorta... Kofra patlar. Ortak hafıza bir gerçeklikten daha eksik kalır!"

"Fotoğrafçılık alanındaki vasatın egemenliği, kötünün gladyosu; yersiz iltifatlar ve cemaatleşmeler ile kuruldu. Bunun tetikçilerini arıyorsanız, sergi mekanlarının zeminlerinde iz sürün... yerdeki sahte gülücükler, komplimanlar, papyon, şapka ve fular kalıntıları sizi onlara götürecek..."

"Çektiğim her bir kare, sadece yitip gitmesine engel olamadığım anları zapt etmiyor. Yitmeyi sürdüren yaşamımın kilometre taşları olarak; "Bir zamanlar buradaydım", "Bu ana şahit oldum", "Bunları kimse fark etmeden sadece ben fark ettim" diye çaresizce geleceğe fısıldıyorlar..."

"Fotoğraf zamana atılmış derince bir façadır. O faça ki bir haşhaşi olarak fotoğrafçı tarafından atılır, yerindeyse izleyici tarafından sonsuza dek yaşatılır. Fotoğrafçılık; fotoğraf, fotoğrafçı ve izleyici üçgeninde organize edilen örgütlü bir suçtur. Ve katil suç mahalline muhakkak geri döner."


"Vıcık vıcık bir devirde yaşıyoruz. Görüntüler sensörlere zapt olmuyor, yılış yılış yapışıyorlar. Gerçeği zapt edemiyoruz. Yalana bulaşıyoruz. Yine de bir çeşit gerçeğin peşinde olmalıyız. İnsana, insan olduğunu hatırlatan gerçek en makbulüdür. Unutmadan söyleyeyim..."

"İki kalp atışının arasındaki süreçten daha uzun bir süre gerekmez baba bir fotoğraf çekmek için... Mekanı ise yıldızlarla deniz arasında bir yerdedir, meziyet değil yürek ister o fotoğrafı çekmek için..."

"Portre fotoğrafçılığı ilginç bir branş, model kendine yakıştığını düşündüğü uydurma bir personaya bürünürken, fotoğrafçı olarak sen kişinin bir an gaflete düşüp istemdışı ifşa ettiği gerçek kişiliğini yakalayabilmek için aportta bekliyorsun. Bir noktada bu bana saklambaç oyununu hatırlatıyor."

"Yeni "görçek" aramızda sinsice yayılıyor... bazı fotografik akımların popülizm katalizörü aracılığıyla, fıstıki bir makamla, sorgusuz ve sualsiz topluluğumuza empoze edildiğine şahit oluyoruz.
"Tamam...", bu tarzların "mumu yassıya kadar yanar...", ona şüphe yok!
Lakin üzücü olan, bu işlerin geleceğe hiçbir şey taşımıyor olması... Ne etnolojik ne sosyolojik... vesaire... Bundan sebep gün geçtikçe algılama sürecine daha az dahil olan beynimiz loplaşıyor.
Hoş şimdi birileri çıkıp, beyin doğası gereği lop!!! bir yapı deyiverecek, lakin entelektüel bir birikimle yüklenmiş ve ehli bir göz aracılığıyla belgeleyen foto-organizmalar azaldıkça belleğimizi yitireceğiz. Hatta hali hazırda hızla yitiriyoruz.
Ozanın da dediği gibi; "İşte biz o gün tükeneceğiz..."


"Her birimiz eninde sonunda göçüyoruz şu fani dünyadan, kala kala bir fotoğrafa hapsolmuş soluk bir suretimiz kalıyor geri... Bazen bir sünnet fotoğrafçısı bazense bir vesikalık fotoğrafçısı imgeliyor bizleri... Bu fotoğraflar sessiz, dilsiz olsalar da, sinkaflı bir küfürü ünletiyor ya da bir sevinç nidası attırıyor bakanlara... Hikmetini sık sık sorguluyorum bunun; keramet çekende mi, modellik edende mi, yoksa bakan da mı? diye... Sanırım hepsi de bu kansız bir cinayetin ortakları, lakin sadece model fotoğrafta müebbet hapis..."

"Malum... "Hafıza-i beşer nisyan ile malül..." Bu sebeple fotoğraflarımın asli görevi; insana, insanı hatırlatmaktır. Yaşama dair tüm insan deneyimlerinin evrenselliğini; bıkmadan, usanmadan ve sürekli insanoğluna yeniden sunmaktır. Bir toplumun bir arada kalabilmesi için nasıl kolektif bir bellek kurması gerekiyorsa, insanların da insan kalabilmesi için birbirleriyle 'kolektif duygudaşlık' kurması gerekir. Fotoğraflarım bu duygudaşlık köprüsünü kurmaya adaylardır. Fotoğrafın bir insanın diğerini anlaması ve empati kurabilmesi için en dolaysız medyum olduğuna canı gönülden inanıyor ve fotoğrafçılığı bu yüzden de çok seviyorum."

"Şu ardında koca koca sıvı kristal ekranları olan sayısal fotoğraf makineleri beni tuhaf bir şekilde endişelendiriyor. Vizörden dünyaya bakmak... kullandığım açıya göre değişen... sadece benim gördüğüm o biricik kadraj... benim için temelde bu işin keyfi... Bahsi geçen ekranlardan sebep, namahremime girildiğini hissediyorum. Belki de eski kafalıyım. Fakat bu benim asla neler hissettiğimi değiştirmiyor. O anda yapayalnız olmak istiyorum. Fotoğrafı umuma açana kadar o görüntüye sadece ben şahitlik etmeliyim. Sadece ben..."

"Sınıflar erk savaşlarını şehirler ve mimari üzerinden vermeyi bu hızla sürdürdükçe, ortamlar çeyrek yüzyıl sonunda fiziksel olarak yaşanamamaya mahkum olacak... Hatta günümüzde etkisini şiddetle hissettiğimiz COVID-19 ve türevi virüsler de oyuna dahil olmuşken, ıssız ve distopik şehir-mekan tasvirleri çok yakın bir gelecekte, hızla gerçeğe dönüşecek. Bu metaforik bir bağlamda ele alındığında; mekan olmazsa yaşamın, yaşam olmazsa 'fotoğraf'ın olmayacağı bir gelecek! Zaten hayatta kalmanın öncelik olduğu bir ortamda fotoğrafı kim ne yapsın? Misal; Azrail'i akbaba formunda başında dikilen bebe, Kevin Carter'ın çektiği fotoğrafta nasıl çıktığını hiç düşündü mü? ya da daha afili bir gülümsemenin onu daha fotojenikleştirebileceği aklından geçti mi? Yaşam her zaman fotoğraftan daha büyüktür. Ama fotoğraf bu yaşamı belgelemek için mevcut medyumlar düşünüldüğünde en elverişlisidir."  

"Pandemi sebebiyle bir süreliğine kapatılan AVM’nin önündeki havuza hapsolmuş dört kuğunun ikisi, bizim sitenin havuzuna geçici olarak nakil oldu. Yaşamımıza estetik ve zarafet kattılar. İnsanların güzel bir şeyler yakalama isteğini tetikleyen bu gelişme sonrasında, site sakinleri tarafından onlarca belki de yüzlerce kuğulu öz-çekim yapıldı. Lakin yine Corona Virüsü sebebiyle oluşan kriz süresinde site personeli kuğuların yemini vermeyi 2 gün unuttuğunda, fotoğraf çekmek için kuğuların dibine kadar girmeyi kendilerine görev addeden öz-çekimcilerin bir teki bile durumu fark etmedi. Bu güzelleme ve güzeli zaptetme sevdası iyiden iyiye kişinin gerçekle ilişkisini koparır oldu. Farkındalık gitgide azaldı. Sonuçta ben çene suyuna çorba yaparken, onlar canım kuğuları fotoğrafladıktan sonra, fütursuzca çektirip gittiler! Birkaç gündür kuğular yok! AVM'nin önündeki eski yerlerinde de değiller. Lakin bu güzellikler şimdi neredeler? Yoksa onlar artık fotoğraflara hapsolmuş birer soluk imgeden mi ibaretler? Sanırım onları ne soran var ne de bilen?"



Yorumlar