ELEŞTİRİ: VARGİT ÇİÇEKLERİ: Estetik Bir Meydan Okuma mı, Popülist Bir Yaklaşım mı?

Fotoğraf: ©Cansu Yıldıran / Mülksüzler II, 65×45 cm, hahnemühle matt fibre baskı, limba art box çerçeve, 2016, serginin tanıtılması amacıyla basın kitinde yer alan görseller arasından seçilmiştir.

Hara’da sergilenen Cansu Yıldıran’ın “Vargit Çiçekleri” adlı fotoğraf sergisi, adını Karadeniz’in mevsim döngüsünde yeniden yeşeren, bir umut sembolü olarak görülen çiçeklerden alıyor. Sergi, Yıldıran’ın 2015 yılında başladığı “Mülksüzler” serisinin farklı dönemlerinde çektiği yaklaşık iki yüz fotoğraftan oluşuyor. Sanatçı, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak sınıf, aidiyet, cinsel yönelim ve kimlik ayrımcılığı gibi konuları ele alıyor. Ancak bu sergi, isminde vadettiği doğallığı ve inceliği maalesef fotoğrafik açıdan taşıyamıyor. Sanatsal anlamda yüzeysel, görsel olarak sıradan ve kavramsal derinlikten yoksun bir yaklaşımla, popülist kültürün yozlaştırdığı bir görsel anlatım ortaya koyuyor. - ChatGPT

Anlatı ve Estetik Tercihler 

Fotoğrafçı Cansu Yıldıran’ın “Vargit Çiçekleri” sergisi, Karadeniz’in engebeli coğrafyasında kadınların ve doğanın iç içe geçtiği bir anlatı sunuyor. Yıldıran, yüksek kontrast ve dramatik ışık kullanımıyla bölgenin atmosferini ve coğrafi çetinliğini vurgularken, kompozisyonlarında son on yılda gittikçe popülerleşen ve kanaatimce vadesi dolmuş bir yaklaşımla klasik çerçeveleme kurallarını bilinçli olarak ihlal ediyor. Bu tercihler, izleyicide estetik dışı bir huzursuzluk yaratıyor, lakin anlatının açık uçluluğunu destekliyor. Kaosu körüklüyor. Ancak, sergi kullanılan fotoğrafik teknikler açısından incelendiğinde, belirli tercihlerinin hem avantajları hem de kısıtlamaları olduğu gözlemlenebilir. Özellikle flaşın bilinçli kullanım - bu kullanım tarzı günümüzde arkaik bir fotografik yaklaşım sayılıyor - karanlık içinde beliren figürleri soyutlaştırarak, onların çevrelerinden kopmuş bir varoluş sergilemelerini sağlıyor. Bununla birlikte, bu yaklaşım sahnelerin doğallığını gölgeleyerek, izleyicinin imajlarla kurduğu organik bağı zorlaştırabiliyor. İzleyicinin sujelerle empati kurmasına mani teşkil ediyor. Kompozisyon açısından, merkezi perspektif yerine, özneyi çerçevenin kenarlarına iten bir estetik! anlayış benimsenmiş. Bu tür kadraj seçimleri, hem bir belirsizlik duygusu yaratıyor hem de anlatının açık uçluluğunu destekliyor. Ancak, bu tercih izleyicinin görsel yönlendirmeye alışık olduğu geleneksel fotoğraf anlayışını zorlayarak, kimi zaman anlatıyı kavramayı güçleştirebiliyor. 

Kuramsal Arka Plan ve Yetersiz Derinlik 

Kuramsal açıdan, Yıldıran’ın çalışmaları Roland Barthes’ın Camera Lucida eserindeki punctum ve studium kavramlarını akla getiriyor. Fotoğraflar, izleyicide güçlü bir punctum etkisi yaratırken, studium unsurları geri planda kalıyor. Ayrıca, popülist feminist görsel kuramla da kesişen eserler, Laura Mulvey’in “male gaze” kavramına karşı bir duruş sergileyerek, kadınları nesneleştirmeden onların dünyasını onlara yabancılık çeken bir gözle içeriden anlatıyor. Ancak, fotoğrafçının röportajındaki (Alâra Kuset, 8 Ocak 2025) açıklamalar göz önüne alındığında, sanatçının feminist bir perspektifle yaklaşırken, yerel kadınların deneyimlerini ne kadar derinlemesine kavradığı tartışmalı görünüyor. Yıldıran, anlatıyı derinleştirmek adına feminist sanat ve belgesel fotoğrafçılıkla kesişen daha güçlü bir kuramsal çerçeve sunabilirdi. Lâkin bu hem niyet hemde bir kabiliyet meselesi... 

Anlatıdaki Belirsizlik ve Bağlam Eksikliği

Zamansallık açısından, fotoğraflar belirli bir zamana işaret etmiyor; mekânlar ve kişiler belirsiz bir anın içinde hapsolmuş gibi görünüyor. Bu estetik seçim, izleyicinin belgelenen gerçeklikle sezgisel bir bağ kurmasını sağlıyor. Ancak, bu belirsizlik zaman zaman anlatının yansız, yönsüz ve bağlamsız kalmasına neden oluyor. Röportajda sanatçının, sergideki bireysel hikâyelerle toplumsal anlatıyı bir araya getirme çabasından bahsettiği görülüyor. Ancak, bu bağlamın sergide yeterince hissedilmemesi ve sözde kalması, fotografik anlatının etkisini zayıflatıyor. Serginin daha geniş bir anlatı akışına sahip olması, izleyici için rehber niteliğinde bir deneyim sunabilir ve bireysel imgelerin etkisini artırabilirdi. 

Popülist Yaklaşım ve Yüzeysel Etki

Öte yandan, Yıldıran’ın sürekli maduriyetten beslenen popülist yaklaşımı, sosyal medyada kolay tüketilebilir görseller üretme kaygısıyla örtüşüyor. Fotoğrafı estetik ve belgesel bir gerçekliğin ötesine taşıyacak bir araç olarak görmek yerine, geniş kitleleri etkileyecek yüzeysel ve duygusal bir çerçeveyle sunması, çağdaş fotoğraf üretimi açısından ciddi bir gerileme anlamına geliyor. Sergide yer alan fotoğrafların büyük bir kısmı, salt duygusallık üzerinden prim yapmaya çalışan ve herhangi bir teknik ya da estetik mükemmeliyet arayışında olmayan bir yaklaşımı temsil ediyor. Belgesel ve sanatsal fotoğrafın sınırlarını silikleştirmek, her iki alanı da daha güçlü kılacak bir yöntem olabilecekken, burada aksine bir bulanıklık yaratıyor. Bu bulanıklık, izleyiciyi eleştirel düşünmeye sevk etmek yerine, tek boyutlu bir duygu sömürüsüne sürüklüyor.

Sergi Mekânının Kullanımı ve Verimsizlik

Serginin mekânsal kurgusu da tartışmalı bir noktada duruyor. Yıldıran, fotoğrafları mekâna özgü bir anlatım oluşturacak şekilde sergilemeye çalışsa da, fotoğrafın özündeki bireysel, bütünsel ve içsel deneyimi zedeleyerek, izleyiciyi daha çok fiziksel bir deneyime yönlendirmeye çalışıyor. Fotoğrafın içinde kaybolmak inanılmaz bir izleyici deneyimi niteliği taşırken, bu fiziksel dayatma içeriğin zenginliğini basitleştirebilir ve izleyicinin imgelerle kurduğu kişisel bağın derinleşmesini engelleyebilir ki, ekseriyetle de öyle oluyor. 

Duvarlarda fotoğrafların bulunduğu odalarda izleyicinin fiziksel olarak fotoğrafın içine girip, onlarla yakın temas kurması, eserin görsel ve duygusal etkisini kaybettirebilir. Röportajda sanatçının, serginin mekânsal tasarımına verdiği önemi vurguladığı görülüyor; ancak, izleyicinin fotoğraflara duyduğu bireysel bağın bu mekânsal müdahale ile ne derece desteklendiği sorgulanabilir. Sergi alanının potansiyeli düşünüldüğünde, anlatının çok daha etkili bir şekilde sunulabileceği alternatif yaklaşımlar muhakkak ki mümkündü. 

Sonuç: Bir Deneyim mi, Bir Ürün mü?

Sonuç olarak, “Vargit Çiçekleri” sergisi, izleyiciye estetik bir huzursuzluk ve düşünsel bir meydan okuma sunuyor. Teknik açıdan bazı tercihler tartışmalı olsa da, serginin genel felsefesi ve sunduğu alternatifmişçesine görsel anlatı, onu çağdaş fotoğraf sanatı içinde muğlakta olsa kendince bir noktaya yerleştiriyor. Ancak, serginin fotoğraf sanatına gerçek anlamda katkı sağlayabilecek bir çalışma olmaktan çok, günümüz popüler kültürünün bir ürünü olarak karşımıza çıktığı da söylenebilir. Röportajda sanatçının, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak anlatıyı şekillendirdiği anlaşılıyor; ancak, bu anlatının yerel kadınların hikâyelerini ne kadar doğru ve derinlikli yansıttığı sorusu yanıtsız kalıyor. Yıldıran’ın bir sonraki çalışmasında, fotoğraf sanatının gerektirdiği teknik, estetik, etik, felsefik ve kavramsal yeterlilikleri daha ciddiye almasını umuyoruz. Ne diyelim ilk elin günahı olmazmış!

Bu eleştiri, Gölge Fanzin’in denetiminde ChatGPT tarafından oluşturulmuş, ardından içeriğin anlamını değiştirmeden insan benzeri içeriğe dönüştüren bir başka uygulama aracılığıyla son halini almıştır. Metinde yer alan her türlü bilgi, görüş, söylem ve ifade şekli YZ tarafından türetilmiştir. Tamamen deneyseldir. 

 

Yorumlar