GÜNCE: BİR FOTOĞRAFÇININ GÜNLÜĞÜNDEN - 9
Yıllardır üzerinde düşünüyorum…
Fotoğraf çekmek, bir ‘meleke’ işi midir? Yahut ta ‘iç güdü’ mü?
Okulda, öğretim görevlileri bize ‘sürekli’ olarak fotoğraf çekmemiz gerektiğini, ara verdiğimiz anda standartlarımızın düşeceğini söyler dururlardı. Bizlerde kendi çapımızda fotoğraf çekmeyi ‘sürekli’ hale getirirdik. Ne yalan söyleyeyim. Ben sistemli ve sürekli olarak hiç fotoğraf çekmedim. Sanırım çekmemde…
İşin doğrusu çekemem. Bir kere buna mizacım müsait değil…
Akademisyenlerde bu konuda fazla dayatmacı olmamalılar. Sonuçta, Henry Cartier.Bresson’un dediği gibi “Hepi topu yaptıkları küçük bir parmağın nasıl kullanılacağını bizlere öğretmek.” Gerisi kişinin doğaçlama olarak yaşayacağı belki içsel bir hesaplaşma, bir arayış ya da bir deneyim… Bunun sonuçları ise elbette ki, kişinin ürettiği ve ortaya çıkan fotoğrafları…
Benim için fotoğraf makinesi hakikaten gerekli olduğunda ortaya çıkması gereken bir aygıt.
Teşbihte hata olmasın ama, delikanlı raconunda ‘ince’ bir muhabbet vardır. Ulu orta, olduk olmadık mahallerde silah fora edilmesin, delikanlılar arıza yapmasın diyerekten, “Sıkacaksan çıkaracaksın küteyi…”, derler. Yavaş beybisi yavaş... yavaş...
Benim olayım ölümle ilgili değil elbette, daha öncede günlüğüme aktardığım gibi ‘ölümsüzleştirmekle’ ilgili. Ama fotoğraf makinesi kullanımını ciddiyeti açısından bu görüşle aynı izdüşümü taşıyorum.
“Yoksa, aman! randımanımı yitiririm. Fotoğraflarımın kalitesi düşer”, diyerekten "zırt pırt fotoğraf çekilir mi canım? Bak! Fotoğraf baskısı deseler tamam! O başka bir şey, o bir zanaat."
Zanaatkarlık, süreklilik işi... buna itiraz edemem. Etmem... Nitekim, karanlık oda maceralarıma uzun süreler ara verip tekrardan baskı yapmaya kalkıştığımda, yaşadığım hadiseler düşünülünce bunun tecrübeyle de sabit olduğu, kendiliğinden gözler önüne seriliyor. Fotoğraf, benim için sadece anda olan ya da bulunanları ışıkla çizmek de ğil. O, benim için kimi zaman tiksindiğim bu dünyadan uzaklaşmak için kullandığım, eğlenceli bir oyun.
O, benim için bazen görsel açıdan omzuma tarihi sorumluluklar yüklediğine inandığım bir misyon.
En önemlisi başından beridir, meramımı başkalarına aktarmaya yarayan bir dildi, dil ve dil olacak… Bir günde buna kafa yormakla geçti.
Di mi? Di!.. Di!.. :)
Gölge Fanzin, Sayı 8 - Güz –Kış 2006/7
Yorumlar
Yorum Gönder